1 Ağustos 2009 Cumartesi

güzel ağızlar, güzel çocuklar

“Osman daha çarpım tablosunu bile öğrenemedi, bu haliyle onu 6. Sınıfa geçirmem imkansız.” dedi, Ayşe öğretmen, soğumuş çayını hızlı hızlı içerken.


Osman, yaşıtlarına göre iri yarı, pek sesi çıkmayan, komşuların “ne efendi çocuk” diye övdüğü, mahalle maçlarında bol dayak yiyen bir çocuktu, derslerle pek arası olmadığından 5. sınıfa kadar zar zor geçmiş, 5. sınıfta kalmıştı. Annesi okullar başlamadan 1 gün önce Osman’ı da kapmış, okulun yolunu tutmuş “Bir deneyeyim, belki Osman’ımı 6’dan devam ettiririm” diye düşünmüştü.

Öğretmenler odasında Ayşe öğretmen ve annesi konuşuyorlardı. Osman annesinin yanına oturmuş, Ayşe öğretmenin ağzına gözlerini dikmişti. Ne güzel ağzı vardı Ayşe öğretmenin, dudaklarına ruj da sürmüştü. Televizyondakileri saymazsak, Osman’ın tanıdığı dudağına ruj süren tek kadın, Ayşe öğretmendi. Farkında olmasa da bu, Osman’ın üzerinde büyük bir etki bırakıyordu.

Bu arada Ayşe öğretmen anlatmaya devam ediyor, ama Osman karşısındaki güzel ağız ve dudakların etkisine girmiş hiçbirşey anlamıyordu. Sonra birden Ayşe öğretmenin kendisine seslendiğini farketti. Dikkatini güzel ağızdan, gözlere kaydırdı, yaklaşık 10 dakikadır açık duran ağzını kapayıp, salyasını sildi. Ayşe öğretmen, “Osmancığım bu sene çok çalışacaksın değil mi?” dedi. Osman’ın yüzü kızardı, kafasını aşağı yukarı evet anlamında salladı. Kısa bir sessizlik oldu, Ayşe öğretmen şefkatle Osman’a baktı. Osman’ın annesi “kime çekti bu çocuk, bilmem ki” diye düşünerek üzüntüyle Osman’ın kafasını okşadı. Kafasını okşarken Osman’ın tüm yaz tatili boyunca traş olmamış olduğunu farketti, “eve dönerken berbere uğrayıp, şunun kafasını 3’e vurdurayım, o berberdeyken ben de pazara uğrar, yemeklik alırım.” Diye düşündü. Bu sessizlik ve düşünme anı toplam 5 saniye sürdü.

Bu sessizlik anında, ilgi odağı olduğunu farkeden Osman, “hadi olum, Ayşe öğretmenin aklını alma zamanıdır.” diye düşünerek, onu nasıl etkileyebileceğini bulmaya çalıştı. Kadınları etkileyebilecek bir silaha sahipti: para. Bu sabah, emekli maaşını çeken babaannesi, 20 TL vermişti. Sanki cebinde birşey arıyormuş da bulamıyormuş gibi yaparak, 20 TL ve bir ciklet çıkarıp masanın üstüne koydu. Sınıfı geçemese de zengin bir erkek olduğunu göstermek istiyordu. Parasını buruşturup masanın üstüne koyacak kadar da paraya değer vermeyen geniş gönüllünün biriydi, Ayşe öğretmen daha iyisini mi bulacaktı? Cikleti de kamuflaj nesnesi olarak paranın yanına koymuştu, ne kadar da kurnazdı.


Maalesef, Ayşe öğretmen ve annesinin çoktan konuşmaya dalmış olduklarını farketti, parayı tekrar cebine koyup, cikleti ağzına attı. Okuldan sonra, Osman ve annesi berbere, pazara ve nihayet eve gittiler. Evde Osman’ın abisi Süleyman, Osman’a hayata, aşka, sevgiye dair birsürü birşey anlatmış, Osman pek dinlememiş, kendini bildi bileli üniversite öğrencisi olan abisinin artık üniversite mezunu olmasına şaşırmaya devam etmiş, bir de amerikan kestirmek istediği saçının 3’e vurulmasına üzülmüştü.

Okulun ilk günü, Osman, annesinin hazırladığı ekmek arası peynir, domatesi de çantasına koyup okul yoluna koyuldu. Okula tek başına gider, annesi ve/veya babasıyla gelenlere uzun uzun bakardı, başka anne babalar ona çok garip gelirdi. Bu sene de her sene olduğu gibi çantası çok ağırdı. Çantasını bir o omzuna, bir ötekine takarak sonunda eski sınıfına ulaştı. İçeri girince, dünyası başına yıkıldı. Geçen senenin 4. sınıfları, bu sene kendisiyle aynı sınıftaydı. Sınıfta kalınca aynı sınıfı bir daha okuyacağını biliyordu ama 4. sınıftakilerle okuyacağını tam olarak düşünmemişti. Çok üzüldü, anlatamam, gitti en arkaya oturdu, zaten iri yarı olduğu için en arkaya otururdu, kimseyle konuşmadan öğretmenin gelmesini bekledi. Öğretmen içeri girince, bir dünya daha yıkıldı başına. Sınıfta kalınca yine Ayşe öğretmen’in sınıfında olacağını düşünmüştü, ama 4. sınıfın öğretmeni Kemal öğretmen gelmişti, hiç sevmezdi Kemal’i, kederinden ağlamak üzereydi.

İlk teneffüste, adet olduğu üzere beslenmelerini çıkarıp yerlerdi, ama Osman’ın iştahı yoktu, ayrıca 4. sınıfların, kendisini içi domates peynirle dolu koca bir ekmekle boğuşurken görmelerini istemiyordu, hemen yerinden kalktı, çantasından ekmek arasını çıkardı, birkaç kişiyle gözgöze geldi, gözlerini kaçırıp sınıftan dışarı çıktı, lavaboya gitti, ekmek arasını çöpe attı, tuvalete girip, kapıyı sıkıca kapattı, durumu gözden geçirdi, Ayşe öğretmeni düşününce daha bir kederlendi, küfretmeye başladı, küfretmeyi yeni öğrenmişti, bazen gizli biryere gidip, gizlice küfrederdi, küfretmek gerçekten çok ilginç birşeydi. Herkese küfretti, sınıfındakilere, saçını 3’e vuran berbere, kemal öğretmene, bir ara gaza gelip Kemal öğretmenin sülalesine, soyuna, sopuna saydırdı, gitti. Aniden çeşmenin açıldığını duydu, hemen sustu. Lavaboda biri vardı, acaba onu duymuş muydu? Duyduysa Kemal öğretmene yetiştirebilirdi, Kemal öğretmen de kimbilir ne yapardı?

Biraz içerde ne yapması gerektiğini düşündü. Sonra dışarı çıkıp kafasını önüne eğerek hızlıca yürüdü, tekrar sınıfa gitmeye hiç niyeti yoktu, okuldan kaçıp eve gitti, annesine ilk gün serbest bırakıldıklarını söyledi, baktı annesi bugün neşeli, artık okumak istemediğini de söyledi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder