27 Temmuz 2013 Cumartesi

ricky martin

bülent’in diş etleri iltihaplı, dişleri çürüktü. aylık 764 TL emekli aylığı, köşedeki marketin veresiye defterinde hesabı vardı. internetten kadınlarla yazışır, hiçbiriyle buluşmazdı. 20 yıldır izmir’de kendi evinde yalnız yaşıyordu ve 2008 yazı son 20 yılın en sıcak yazı gibiydi. ağustos ayında bir cumartesi sabahı kapısı çalındı. gelenler kız kardeşi,  kız kardeşinin kocası ve küçük kızları ayşe idi. çeşme’ye tatile gidiyorlardı, yol üstünde bülent’e uğramamak olmazdı.

ilkokul 5. sınıf öğrencisi ayşe ailesiyle istanbul’da yaşıyordu. ilkokul hayatı boyunca onlarca kuş besledi. hepsi kısa sürede öldü. hepsinin adı pıtır’dı. pıtırlar öldükçe ayşe’nin gözyaşları da, alışkanlıkla, gitgide azaldı. muhabbet kuşunda dikiş tutturamayınca o yaz şansını su kaplumbağasında denemeye karar verdi. o zamanlar ricky martin’e aşıktı, kaplumbağanın adını da ricky martin koydu. kabuğu yosun tutardı ricky martin’in, ayşe de musluğun altında yıkardı. kafasını ve bacaklarını kabuğuna sokardı kaplumbağa yıkanırken.
ayşe bülent dayısı’nı ilk defa gördü ve hiç sevmedi. dayısı beyaz atletiyle onu öperken kokusundan, beyaz, kemikli tüysüz vücudundan tiksindi.

tüm gün bülent’in evindeydiler. ayşe biraz uyudu, ev çok sıcaktı, çok terledi, kötü rüyalar gördü. uyandığında annesiyle bülent dayısı birbirlerine bağırıyorlardı. bülent dayısı’nın dişleri çok çirkindi. ev fazla güneş almıyordu, havasızdı, kasvetliydi.

akşama doğru evden çıktılar, bülent yolcu etmek için arabaya kadar eşlik etti. sürekli ablasına sarılıp bir şeyler söylüyordu. ablası artık ağlamıyordu.

arabaları 1993 model gri renkli bir fiat tempra 1.6 sx idi ve içinde ölü bir su kaplumbağası vardı. ricky martin’i arabada bırakmışlar, kaplumbağa da sıcaktan ölmüştü. 

bülent, aileyi yolcu ettikten sonra cesedi evine götürdü. akşam iki paket altılık bira içti. ricky martin’in kabuğunu açmaya çalışırken üstüne kustu. ertesi gün uyanır uyanmaz yine kustu, bu sefer tuvalete. televizyonu kapattı. ricky martin’i çöpe attı.

ayşe o yaz çeşme’de ilk defa öpüştü. akşam otel odasında “un dos tres” i ezbere söylerken dans ederek aynada kendini izliyordu.

bülent de başka yaz göremedi, aralık ayında kalp krizi geçirdi, fazla acı çekmedi. ayşe dayısının mezarını hiç görmedi.