5 Temmuz 2014 Cumartesi

kapılara dikkat



gece otobüsü. eve dönen umutsuz sarhoşlarla doluyordu.

otobüse binenleri izleyerek kaşarlı dürümünü yedi. her lokmadan önce pul biber atıp. her seferinde yarısını masaya döküp. hesabı ödedi. bozuk paraları saymadan cebine attı. motoruna binip eldivenlerini, kaskını taktı. motoru çalıştırdı. otobüsü takip etti.

burnu kaşındı. eli kaska çarptı kaşımak için uzattığında. kaskı beyazdı, motoru siyah. gazı biraz açtı. ivme vücudunu geri itti. bacaklarıyla benzin deposunu sıkıca sardı. rüzgar soğuk ve güçlü bir dalga gibiydi. biraz daha eğildi rüzgarlığa. otobüs karanlığa gömülmüştü. sarı ışıklı bir benzin istasyonuna girdi. "fulle abi" dedi, benzin deposunu açarken.

kaskını çıkardığında kafasına yapışan saçlarıyla çirkin göründüğünü düşündü. tuvalet aynasında saçını ıslattı, düzeltti, "çok da bir şey fark etmedi" dedi, aynaya bakarak. motoru yıkanırken çikolata yedi. bitter. kakao oranı en az 70%. niğde gazozu içti. istasyon marketindeki müzik cd'lerine baktı.

uzun caddelerde dolaşmaya devam etti. önündeki arabalar kırmızı ışıkla durdular. aralardan geçip ışıkların tam altında durdu. sağında bir kurye motoru vardı.beklerken göz göze geldiler. yeşil yanınca ikisi de iyi hızlandı. yol kavisleninceye kadar önde gitti. geçen hafta dişçinin bekleme salonunda duvara monteli sesi kısık plazmadan moto gp izlemişti. virajlarda ne güzel yatıyorlardı. viraja gelmeden gazı açtı. debriyajı sol eliyle limon sıkar gibi sıkıp sol ayağıyla vites yükseltti. dişlerini sıktı. vites sesi: tak! tak! tak! benzin deposuna yapıştı bacaklarıyla. rüzgarlığa doğru eğildi. viraja girerken yatırdı motoru. bir an kaldıramamaktan korktu, yere baktı. "düşmek bu kadar kolaymış demek". enduro süren sarı tırnaklı kız geldi aklına: “nereye bakarsan oraya gidersin”. kafasını düzeltti, motoru da. virajdan çıktı. etrafına baktı ama kuryeyi göremedi.   

sağ şeritte devam etti yoluna. hafif esinti, tek tük arabalar. bir şeyler düşünüyordu. önündeki taksi yolcu indirmek için durmuş, kadın inmek için sağ taraftan kapıyı açmıştı. kapıyı görmedi. kadın çığlık attı. motor devrildi. fazla hızlı değildi. bir tarafı acımadı. motoru kaldırmaya çalışıyordu. yaklaşık 200 kiloydu galiba. taksici olan biteni biraz geç anlayıp yanına koştu "birader bir şeyin var mı?". maksimum 250 kilo. kadın bağırdı: "ambulans çağırın". tam kaldırmıştı: sağ ayna kırık. "birader bırak motoru, yaralanmışsın elin kanıyor" sağ grenaj çatlak. "birader duyuyo musun?" 200 kilo da bir şey değilmiş..

sağ eline baktı bir sorun yoktu, sol eline baktı, bozuk musluk gibi kan akıyordu ve iki parmağı eldivenle birlikte yerinde değildi. inanamadı. bırakınca motor tekrar devrildi. grenaj parçalandı. sıcak bir uyuşukluk hissetti. sonra biraz yanma. sağ eliyle yokladı, iki parmağı GERÇEKTEN yoktu. eldiveni çıkardı, "parmaklarım yok" dedi sakince. taksici arabanın altında parmak aramaya başladı. kadın kustu. domates kabukları hiç sindirilmemişti. taksinin kapısına baktı, nereye çarpmıştı da parmakları kopmuştu.

taksici parmakları taksinin sağ arka tekerinin önünde buldu. kırık kemik parçalarıyla birlikte benzin istasyonundan aldığı peçetelere sardı.

kadın yoluna başka taksiyle devam etti, hoşlandığı adamla buluştuğunda üstünde kusmuk lekeleri vardı, adam görmezden geldi.

peçeteye sarılmış parmakları taksici cebine koydu. en yakın hastaneye doğru yola koyuldular. yol boyunca yaralıyı konuşturmaya çalıştı. uyuyacağından, uyursa öleceğinden korkuyordu nedense. taksinin arka koltuğundaydı. ne konuştukları başka bir yazının konusu. radyoda güzel şarkılar vardı. çok kan aktı. taksiciden peçeteyi alıp parmaklarına baktı.

çok güzeldiler. biraz da solgun.