19 Haziran 2010 Cumartesi

Kamil buna çok sinirlendi - bölüm 2


*müjde sevgili dostlarım, çok azınızın sabırsızlıkla beklediği o gün nihayet geldi, kamilin heycan dolu öyküsünün devamı sizlerle!!

(birinci bölümden devam)

Kamil ile Ekrem, daha fazla konuşmadan kafeden çıktılar. İkisi de artık birlikteliği sonlandırmak istiyor ama nasıl yapacaklarını düşünüyorlardı. Kamil önce davranıp “ne tarafa gidecen” dedi. Ekrem’in söylediği istikametin aksi yönünde çok önemli bir işi olduğunu söyleyip, Ekrem’i kucakladı, tekrar görüşme temennileriyle ayrıldılar.

Kamil, aksi istikamette aylak aylak yürüdü bir süre. Ne yapacağını düşündü, cüzdanını çıkardı parasını saydı, garsonun para üstünü tam verip vermediğini hesaplamaya çalıştı, emin olamadı, Ekrem’e küfretti. Sinemaya gidip aşkı entrikası bol bir film izleyip, kafa dağıtmaya karar verdi. Yolda vazgeçti.

O kadar canı sıkılmıştı ki, sigaraya başlamaya karar verdi, gitti bir paket sigara aldı. Çakmak almadı, “Kızlardan isterim muhabbet olur.” diye düşündü. Sigarasını yakıp saatine baktı, saat 18:00 idi, “15 Mayıs 2004, saat 18:00’de sigaraya başladım, bunu bi yerlere not edeyim de, hayatımı kitaplaştırırsam şık bir detay olur.” diye düşündü.

Elinde sigarası evine doğru yürürken, dostu Necati’yi gördü. Her zamanki yerlerine oturup 2 çay söylediler. Güzel güzel dertleştiler. Yaklaşık yarım saat sonra yanlarından 2 güzel kız geçti, sohbet kesildi, dönüp kızlara baktılar, sonra göz göze gelip, eşsiz mimiklerle kainattaki güzellikleri takdir ettiler, sohbet kaldığı yerden devam etti. Ansızın uzaktan bağırma sesi duydular. Necati hemen kalkıp bağrışmalara doğru koştu. Kamil uzaktan baktı. Az önceki 2 güzel kızı bir adam dövüyordu. Sonra başka bir adam geldi, o adamı dövdü. Sonra kavga daha karmaşıklaştı. Kamil “Gel oğlum fazla yaklaşma, dayak yicen şimdi!” dedi. Oturdular yerlerine tekrar. Kamil devam etti: “Karıya kıza bakarken dikkat edelim, her an dayak yiyebiliriz.”. Necati biraz düşünüp “Dayak yemeden büyülür mü lan??” dedi. Kamil “Hacı, artık büyüdük biz, eşşek kadar olduk.”, Necati “Hadi yav, ona da mı geç kaldık?” dedi. Güldüler biraz. Garson kız geldi, kavga üzerinden sosyo-ekonomik tespitlerinin ardından, devlete uygulaması gereken ceza politikaları hakkında tavsiyelerde bulundu. Necati de önerileri ilgiyle dinleyip, garson kıza ne kadar da haklı olduğunu söyledi. Kamil hiç konuşmadı, yan masadan ateş istedi. Sigarasını yaktı, öksürdü. Necati, sigaranın zara....neyse bu kısmı daha fazla uzatıp canınızı sıkmak istemiyorum.

Necati’den ayrılalı 2 saat olmuştu, Kamil hala hiç konuşmadı. Sağlıksız diye hep azar azar yediği KFC kanatlarından bir kova aldı. Şehrin en yüksek binasına girmeye çalıştı almadılar, diğer yüksek binaları denedi, almadılar. Orta büyüklükte bir binaya girdi, çatı katına çıktı, bir kova kızarmış tavuk kanadını barbekü sosuna batıra batıra midesi bulanana kadar yedi. Şarkı da çalabilen teknoloji harikası cep telefonundan “Bob Dylan – The Man In Me” yi seçti, son sesi açtı. Gözlerini kapatıp, binadan atladı. Havada süzülürken Bob Dylan Kamil için söyledi: “But, oh, what a wonderful feeling..”. Ölmedi.