7 Kasım 2010 Pazar

Kafamı kaşıdım, kaşınmamıştı halbuki.

10 Eylül 2010, Cuma

Aylaklık yaptım, eve doğru yürüdüm. Kulağımda Mazhar Alanson. 2 kadın karşı taraftan geliyorlar. 25-30 yaşlarında varlar. Kadınlara baktım ifadesiz. Onlar da bana baktı ifadesiz. Yürüdük birbirimize doğru. Gözlerimi hiç kaçırmadım. Soldaki kadın da kaçırmadı. Birbirimize bakarak yürüdük. Yaklaşınca ben durdum. Hafif gülümsedim. Hala bakıyorum. Napıyorum lan? Onlar biraz daha yürüdü, burun buruna geldik, durdular. Mazhar’ı susturdum, “biraz bekle kanka” dedim, kulaklığı çıkardım. Soldaki:

- Baksana, biz şimdi çarşıya nasıl gidecez?
- Bilmem.
- Buralı değil misin?
- Değilim.
- Nerdensin?
- Neden soruyosun?
- Merak ettim.

Güldüm. Güldüler. Sessiz kaldım 1-2 saniye:

- Diyalog yazamıyorum da onu düşünüyordum, kafamı toparlayamadım birden.
- Pardon?
- Diyalog yazamıyorum, diyorum. Bir şeyler anlatabiliyorum ama.
- Ne alakası var şimdi, ne diyosun?
- Meraklısın diye anlatıyorum. Normalde de çok konuşmam, o yüzden mi yazamıyorum acaba?
- Olabilir.
- Bence alakası yok, insan yapmadığı olmadığı şeyleri de yazabiliyor. Düpedüz yeteneksizlik bu.
- Herkes yazacak diye bir şey yok üzülme.
- Üzülüyorum. Murat Kekilli’ye de üzülüyorum.
- N’olmuş Murat Kekilli’ye?
- Bu akşam ölürüm’le meşhur olmuştu, bir daha duymadık, üzülüyorum ben böyle insanlara, karşılaşsak göz göze gelemem mesela, suçlu hissederim, sanki benim yüzümden tutunamamış gibi, bana noluyosa, Atilla Taş da öyle. Ham çökelek.
- Takma kafana yahu, tek derdin bu olsun. Ham çökelek, ahahahaha.

Sağdakine döndüm:

- Sen niye hiç konuşmuyosun?
- Ben de çok konuşmam.
- Yazabiliyo musun peki?
- Ne yazabiliyo muyum?
- Diyalog.
- Neden soruyosun?
- Merak ediyorum.
- Ahahaha, bilmem hiç denemedim.
- Denesene bir ara, sonra bana haber ver ama.

Çok çirkin güldü. Tekrar soldakine döndüm:

- İkiniz nerden buldunuz birbirinizi, kardeş misiniz yoksa?
- Amma abarttın sen de, baya samimi olduk ayak üstü, çarşıya gitmemiz lazım bizim, zamanımız yok.

Kırıldım:

- Sen başlattın, hatırlatırım, kırıcı oluyosun, kalbine dirsek atarım.
- Ahahaha, kafiyeli oldu, şair misin?
- İstiyorum ama kadro açılmıyor, bi şair tanıdığım da yok ki, torpil yapsın, yanına aldırsın.
- Hayırlısı olsun.
- Sağol.
- Görüşürüz o zaman.
- Görüşürüz tabi.

Gittiler, yürüdüm, kulaklığımı tekrar taktım, 2 kere dönüp arkama baktım, ağzıma bi sakız attım, canım sıkıldı, kafamı kaşıdım, kaşınmamıştı halbuki, etrafıma baktım, bi iş lazım, bi şeyler yapmak lazım.