Cengiz 55 yaşında zayıf, dar omuzlu, büyük burunlu pek
dostu olmayan bir adamdı. Erzincan'ın Üzümlü ilçesinde doğmuş, büyümüş ve
ölecekti. Uzaktan bir akrabasıyla evlenmişti kesin olarak hatırlamadığı
bir yaşta. 8 kız çocuğu vardı.
1976 yılının yağmurlu bir Aralık akşamı evinin önünde
9. çocuğunun doğmasını bekliyordu. Soğuktan kendi nefesini görüyordu. Karısı normal zamanına 15 gün kala fenalaşmış, apar topar komşu kadını ve mahallenin
ebesini çağırmışlardı. Kızların en büyüğü Mualla babasının yanındaydı. Su
istedi Cengiz kızından. Mualla mutfağa gitti, temiz bardak bulamadı, babasını
da bekletmemek için yıkamaya girişmedi. Demir bir tasla getirdi suyu. Su çok soğuktu,
Cengiz’in içerken dişleri ağrıdı, yine de içti tamamını. Hayatı boyunca dişlerinden çok çekti.
Yaklaşık yarım saat sonra Ebe evden çıktı. Yüzü
ifadesizdi: Allah bağışlasın, nur topu gibi bir kız çocuğu. Fenalaştı Cengiz,
bir dakika sonra bayıldı. Hastaneye götürmediler. Ayıldığında karısının yanındaydı.
Karısı uyuyor numarası yaptı. O gece hiç konuşmadılar.
Kızlarını çok sevdi ama duygularını pek belli etmezdi.
1978 yılında bir yaz akşamı evinin mutfağında ağlamaya başladı. Ağlama sinir
krizine dönüştü. Sonunda bayıldı. Hayatı boyunca toplam 2 kez bayılmıştı. 2.’sinin
sebebini kimse öğrenemedi. En küçük kızı Şaziye 19 aylıktı ve o anı her zaman çok
iyi hatırladığına yemin etti. 3 yıl sonra Cengiz öldü. Şaziye babasını
genelde birlikte mercimek çorbası içerken hatırladı. Kızların hepsi mercimek çorbasını
severlerdi.
Mualla hiç evlenmedi. Diğer kızlar küçük
yaşlarda evlendiler. Birkaçı Üzümlü'nün dışında hayatlarına devam etti. Şaziye
Almanya'da öldü, kardeşlerin içinde en güzeliydi. Diğerleri gibi o da mutsuz
bir yaşam sürdü.
Kısa film gibi olmuş; tadı damagimda kaldı diyeceğim ama hikayenin değil, anlatımının. Hikaye çok boktan veysi; iyi ki kısa anlatmışsın.
YanıtlaSil